13 Aralık 2014 Cumartesi
11 Aralık 2014 Perşembe
KADİR ORAKÇI'DAN GÜNCEL BİR TAŞLAMA
KADİR
ORAKÇI’DAN BİR TAŞLAMA
--İsmail KARA---
Her devirde günün sorunları şairler,
yazarlar ve diğer kalemşörler tarafından ele alınır. Çeşitli yazılar ve şiirler
yazılır. Edebiyat tarihine baktığımızda bunun çok güzel örnekleri görülür.
Genç şair kardeşim Kadir Orakçı,
genellikle hece vezniyle güzel şiirlere imza atan bir yetenek. Geçenlerde de
O’nun güncel bir taşlamasına facebook sayfalarında rastladım. Beğendiğim bu
taşlamayı sizinle paylaşmak istiyorum. İşte o “Zamane Şiiri” adlı şiir;
Bulunca cebine at devri şimdi
Hortumcular için kurulmuş masa
Vurgun var pusuya yat devri şimdi
Zaman şerefsizin seyran zamanı
Yalan ateşinin sahte dumanı
Allah’ı kitabı dini imanı
Menfaat uğruna sat devri şimdi
Hak hukuk adalet gelmez köyüme
Devlet baba vatan ana neyime
Beleşten ihale yok mu beyime
Haramı helale kat devri şimdi
Cehennem narına beden dayansa
Arınmaz bu günah ateşte yansa
Bu kahpe devranda yaşamaktansa
Şu yerin dibine bat devri şimdi
Yağmur der gidip de yüzüne tükür
Haram kazançlara edilir şükür
Kapıya gelince bir garip fakir
Hadi Allah versin git devri şimdi
Cesur olmuş cahillerin korkağı
Muhtar olmuş köyümüzün ürkeği
Ne kadını belli ne de erkeği
Tarihte yaşanan Lut devri şimdi
Bakire sanırsın görsen ebeyi
Kim bilir kimlerden vardır bebeği
Bacaklar ortada açmış göbeği
Ar-namus sözünü yut devri şimdi
Sokak ortasında fuhuş yapılan
Meşruu deyip günahlara kapılan
Cahiliye döneminde tapılan
Uzza devri şimdi Lat devri şimdi
24 Kasım 2014 Pazartesi
22 Kasım 2014 Cumartesi
ÖĞRETMENLER - İsmail KARA
ÖĞRETMENLER
İsmail KARA
Her yıl öğretmenler gününde içime bir
burukluk siner. Çocukluğumda, öğretmen olmayı çok istemiştim. Ülkemiz
şartlarında öteden beri, gençlerin çoğunlukla istedikleri mesleği seçemedikleri
bilinen bir gerçektir. Ne yazık ki, aynı akıbete ben de uğradım. Payıma
eğitimcilik yerine, maliyecilik düştü.
İkinci şiir kitabımın adı “Öğretmenim” dir ve ilk şiirin bir
bölümü şöyledir,
“Sana
saygım sonsuzdur
Babam
gibi, anam gibi
Öğretmenim
İstersen kölen olurum
Bir harfle kalmadı
Bana öğrettiğin”
Hz.Ali demiş ki, “Bana bir harf öğretenin kölesi
olurum”.
Öğretmek bu kadar
önemli, öğretmenlik bu kadar kutsal…
Büyük Önder Atatürk’e diyorlar ki;
-Paşam
milletvekili maaşlarını düzenleyeceğiz, ne kadar olsun? O şöyle diyor;
-Öğretmen maaşını geçmesin!
Uzun zaman bu uygulanmıştır. Hatta yakın
geçmişe kadar milletvekili maaşları profesör maaşlarının altında ya da onlara
denk tutulmuştur. Son zamanlardaki durum ise herkesin malumudur. Arada büyük
bir uçurum vardır. Üstelik hiçbir ülkede olmayan bir şey, milletvekilleri iki
yıllık görevden sonra çok yüksek maaşla emekli olmaktadırlar.
Öğretmenlerin
“Dokunulmazlık zırhı” da yoktur. Çok
zor şartlar altında görev yapanların yanı sıra, o eski saygınlıkları da
korunmadığı için; bazı yobaz veli ve öğrencilerin tehdit ve saldırılarına bile
uğramaktadırlar. Çeşitli şekillerde darp edilen veya öldürülen nice
öğretmenlerimiz oldu.
Öyle
ki, bazen siyasî iktidarların da hedefi oldular. Yerden yere sürüldüler.
Değişik kıyımlara uğradılar/uğratıldılar.
Tüm
öğretmenlerimiz, her yönden ne kadar huzurlu olursa; o kadar verimli görev
yaparlar. Bu nedenle, onları mutlu edebilecek tüm önlemler alınmalıdır.
Eğitim ordumuzun bireyleri olan
öğretmenlerimizin ayrıca fevkalade donanımlı, son derece bilgili yetiştirilmesi
ve bunun için de azami bir gayret sarf edilmesi gerekir.
Eski
Milli Eğitim Bakanlarından merhum Tevfik İleri’nin öğretmen yetiştiren
kurumların yetkilileriyle yaptığı bir toplantıda onlara hitap ederken söylediği
şu söze bakınız;
-Sizden essah (gerçek) öğretmenler
yetiştirmenizi istiyorum.
Büyük Önder Atatürk de 1924 de öğretmenlere
şöyle seslenmiştir;
“Öğretmenler! Yeni kuşağı, cumhuriyetin
fedakâr öğretmen ve eğitimcileri,
sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni kuşak, sizin eseriniz
olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle
orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve
yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni kuşağı, bu özellik ve kabiliyette
yetiştirmek sizin elinizdedir”.
Başka bir sözünde
öğretmeni şöyle anlatır;
“Öğretmen
bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir”.
Yurdumuzun ikinci güneşi
olan tüm “essah” öğretmenlerimizin gününü sevgi, saygı ve minnetle kutlar; daha
huzurlu, daha aydınlık bir gelecek dileriz.
20 Kasım 2014 Perşembe
VEFA - (İsmail KARA)
VEFA
İsmail KARA
Vefa nedir?
Vefa, birbirini uzun süre sevmiş olan
insanların, bu sevgilerini kesmeyip uzatmalarıdır.
Dostluğu, arkadaşlığı sürdürmektir.
Unutmamaktır.
Bir atasözünde dendiği gibi; “Bir
fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”.
Sevgili dostum İsa Kayacan, radyo program
konuğum iken ya da başka sohbetlerimizde hep şunu söylemiştir; “Artık
vefa İstanbul’da bir semtin adı olarak belleklerimizde yaşıyor ve yaşayacaktır.
Günümüzde, eski anlamını yitirmiş durumdadır”.
Kayacan’a tüm kalbimle hak veriyorum.
İnsanların iki yüzlülüğü, sahte
dostluklar, çıkar karşılığı sevgi gösterileri öylesine arttı ki; ayırdını
yapabilmek de bir hayli zorlaştı.
Ben
bile vefasız ve sahte dostlarımdan birçok darbe yedim. Bunları yazı ve
şiirlerimle de dile getirdiğim zamanlar oldu. Epeyce akıllandım. Ama çok da geç
kaldım. Bu yaştan sonra akıllanmanın da pek yararı yok.
Dost dost
dedim çok kişiye,
Tanışıp da
ettim toka…
El verdim de
kimden kime,
Şoktan
çıktım, girdim şoka…
Şemsettin Küzeci dostumun bana birkaç yıl
önce hatırlattığı bir Hollanda atasözü var; “Bir eşek, aynı çukura iki kere
düşmez”. Ben iki de düştüm, üç de… Makul görmenin, affedici olmanın da
cezaları yok değil…
Şair Ali Akçeken ise bir şiirinde şunu
söylüyor;
“Ayna sandım
ben her yüzü
Senet bildim
tatlı sözü
Sırtımdaki
bıçak izi
Dost bildiğim
kuldan geldi”.
Vazgeçtim vefadan filan, vefa beklerken;
beklediğin kişiden bir de darbe yemek var.
Benden söylemesi.
Bir fincan kahvenin hatırı ise, eskiden
olduğu gibi bırakın kırk yılı şimdilerde birkaç yıl bile değildir.
Yerel bir gazete çıkarırken, birlikte
çalıştığımız bir arkadaşa faturalı bir hat alıvermiştim. Yüksek miktardaki üç
faturayı ödemedi ve cereme olarak bana döndü.
Aynı gazetede çalıştığımız bir arkadaşı,
bir yakınımın kızı ile evlendirdik. Adam bana ödemesi gereken borçlarını
ödemedi ve bizimle görüşmeyi de kesti. Sanki ona karşı ben suçluyum. Sanki ben
ona borcumu ödemedim. Bu nasıl insanlık, bu nasıl vefa? Anlamış değilim.
Tabiî bu örnekleri çoğaltmak mümkün… İyilik
yap, kötülük bul.
Dönüyorum dostum Dr.Şemsettin Küzeci’nin
hatırlattığı özlü söze ve soruyorum kendi kendime; “Yahu ben iyi niyetim yüzünden
kaç kere çukura düştüm. Bir eşek kadar bile olamadım mı acaba?” (Acabası da fazla gibi).
Şunu da unutmamak lâzım; “Hiçbir
iyilik karşılıksız kalmaz; ya ceza görür, ya da mükâfat”. Ünlü şair Mehmet Akif ise şöyle demiş; “Yüzsüzdür
insanoğlu bilemezsin fendini / Kime iyilik ettiysen, ondan koru kendini”.
Benim mükâfatını
gördüklerim çok az gibi geliyor.
Bazen diyorum ki kendime; “En
iyisi, kimseye iyilik yapma”
Ne dersiniz?
17 Kasım 2014 Pazartesi
A.VAHAP AKBAŞ VEFAT ETTİ
Türk Edebiyatında yaprak dökümü devam ediyor.
Şiir ve yazıları
HİSAR dergisi dahil birçok yayın organında yayınlanan şair A.Vahap Akbaş,
kansere yenik düştü ve yaşamakta olduğu Çorlu’da 15.11.2014 günü vefat etti.
Cenazesi, memleketi Batman’da toprağa verildi. Allah rahmet eylesin!
A.Vahap Akbaş,
1954'te Batman'da doğdu. Batman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan Akbaş, Çorlu'da
1977-1985 yılları arasında öğretmen, 1985-1993 yılları arasında da Milli Eğitim
Şube Müdürü olarak görev yaptı. Akbaş, Çorlu Mehmet Akif Ersoy Anadolu
Lisesi'nde öğretmenlik yaparken isteğiyle 2001'de emekli oldu.
İlk yazısı 1978'de
Hisar dergisinde yayımlanan Akbaş'ın şiir ve yazıları, Türk Edebiyatı, Mavera,
İslami Edebiyat, Kandil Çocuk, Gül Çocuk, Selam, Düş Çınarı, Yağmur, Umran,
Külliye, Berceste, Gonca, Yeni Devir, Türkiye gibi dergi ve gazetelerde çıktı.
Akbaş, 1993 ve 1994'te 15 sayı yayımlanan Nisan Bulutu dergisinin genel yayın
müdürlüğünü yürüttü.
Akbaş, 1982'de
"Efgan" adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği'nce "yılın
şairi" seçildi. Vahap Akbaş, 1984'te "Alevler ve Güller" ile
Sedat Yenigün Roman Yarışması'nda ikincilik, 1987'de "Kuş Olsun
Yüreğim" ile Türkiye Milli Kültür Vakfı-Gökyüzü Yayınları Çocuk Şiirleri
Yarışması'nda üçüncülük ödülü aldı.
Şairin “Sevgi
Gazelleri” adlı şiirini aşağıda okuyunuz.
Girdiğim bütün savaşları kazandım sevginle
önüme çıkan harami dağları aştım sevginle
deryalara açıldım yol yön oldun fırtınalarda
en amansız girdapları geçtim sevginle
çok karanlık zamanlarda bile ışık tuttun önüme
kirli tuzaklar pusular hep kalktı aradan sevginle
ak kuşlar dolaştı içimin göklerinde rahmet yağdı
ırmaklar aktı dağ taş çiçeklerle donandı sevginle
II
ey rahiyası çölleri dolduran gül/dolduran gül
ey hayat verecek şeylere çağıran gül
ey evrenin efendisi/ey sevgililer sevgilisi
ey yeri ve göğü rahmetle donatan gül
ey ibrahimin duası/ibrahimin duası ey
kitabı öğreten kum gönülleri veha eden gül
sen olmasaydın/sen olmasaydın
ne kalırdı hayattan/ne kalırdı ey gül
Girdiğim bütün savaşları kazandım sevginle
önüme çıkan harami dağları aştım sevginle
deryalara açıldım yol yön oldun fırtınalarda
en amansız girdapları geçtim sevginle
çok karanlık zamanlarda bile ışık tuttun önüme
kirli tuzaklar pusular hep kalktı aradan sevginle
ak kuşlar dolaştı içimin göklerinde rahmet yağdı
ırmaklar aktı dağ taş çiçeklerle donandı sevginle
II
ey rahiyası çölleri dolduran gül/dolduran gül
ey hayat verecek şeylere çağıran gül
ey evrenin efendisi/ey sevgililer sevgilisi
ey yeri ve göğü rahmetle donatan gül
ey ibrahimin duası/ibrahimin duası ey
kitabı öğreten kum gönülleri veha eden gül
sen olmasaydın/sen olmasaydın
ne kalırdı hayattan/ne kalırdı ey gül
12 Kasım 2014 Çarşamba
ŞAİR OSMAN TAŞ
ŞAİR OSMAN
TAŞ
İsmail KARA
Anadolu’nun
bazı yörelerinden şimdiye kadar halk ozanı,
çok
şair yetişmiş ve yetişmektedir. Sivas, Kars, Erzurum ve
ve
Kırşehir illeri sanıyorum başta gelirler.
Kırşehir’den
yetişen Muharrem Ertaş, Şemsi Yastıman ve
Neşet
Ertaş gibi ozanlarımızı duymayan her halde yoktur.
Bu
gün size yine Kırşehir’in yetiştirdiği bir insandan,
bir
şairden söz etmek istiyorum.
Osman
Taş, Mucur’un Büyükkayapa köyünde 1955 de doğdu.
İlkokulu
köyünde bitiren Taş, zor şartlar altında bir yandan
çalıştı,
bir yandan okuyup yüksek öğrenimini tamamladı.
Ailesine
katkı vererek, başta yedi kardeşinin de iş ve öğrenim
hayatında
etkili oldu.
Bir
bankanın şube müdürü iken emekliye ayrılan Taş, Ankara’da
yaşamını
sürdürmektedir.
“Kırşehir’in
yetiştirdiği bir insan” dedik. Şairlikten ziyade bence
insanlık
da önemli… Şair Taş, insan gibi insan. O, karıncayı bile
incitmek
istemeyen, hiçbir insanı kırmamak için azamî gayreti
elden
bırakmayan çok duyarlı bir kişi…
Şimdiye
kadar bir şiir kitabı çıkardı. Bugünlerde ikinci kitabını
yayınlamak
için çalışmalarını sürdürüyor. Aşağıya beğendiğim
bir
şiiri “Deli Gönlüm” ü alıyorum.
Deli gönlüm kırk parçaya bölünmüş
Her parçası kırk yerinden delinmiş
Garip ismim dost gönlünden silinmiş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Gönül bir dost vazo sudur sen onu kırdın
O seni sevdikçe, sen onu yerdin
Olura, olmaza sırrını verdin
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Güle aşık idim gül vurdu beni
Leylayı ararken çöl vurdu beni
İltifat beklerken dil vurdu beni
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Yar, terk etmiş artık bizi unutmuş
O güzel aşkımı bir pula satmış
Hemen kendine yeni yar tutmuş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Osman'ım severdim seni özümden
Yar, seni sakınırdım kendi gözümden
Dünya zindan oldu senin yüzünden
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim.
Her parçası kırk yerinden delinmiş
Garip ismim dost gönlünden silinmiş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Gönül bir dost vazo sudur sen onu kırdın
O seni sevdikçe, sen onu yerdin
Olura, olmaza sırrını verdin
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Güle aşık idim gül vurdu beni
Leylayı ararken çöl vurdu beni
İltifat beklerken dil vurdu beni
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Yar, terk etmiş artık bizi unutmuş
O güzel aşkımı bir pula satmış
Hemen kendine yeni yar tutmuş
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim
Osman'ım severdim seni özümden
Yar, seni sakınırdım kendi gözümden
Dünya zindan oldu senin yüzünden
Bundan sonra bu dünyayı neyleyim.
10 Kasım 2014 Pazartesi
BU GÜN HER YERDE SENİ ANIYORUZ
BU
GÜN HER YERDE
SENİ
ANIYORUZ ATAMIZ!
İsmail KARA
Bu
gün her yerde seni anıyoruz Atam!
Sana
karşı görevlerimizi pek de yerine getiremedik.
Bize
verdiğin öğütler doğrultusunda yürüyemedik.
Hatta
onlar, çoğumuzun bir kulağından girdi,
öbüründen
çıktı. Ne seni, ne de dediklerini dikkatle
anlamaya
çalışmadık. Dünyanın ta öte yanındakiler
anladı
seni…
ABD
anladı,
İngiltere
anladı,
Japonya
anladı,
Çin
anladı,
Afrika’nın
çok ülkesi anladı.
Hatta
birçok geri kalmış, uzun yıllar sömürülmüş
koloniler
bile seni ve eserlerini anladı. Onlara ışık
oldun,
meşale oldun, bayrak oldun! Sayende çoğu
bağımsız
birer devlet oldu.
Dahası var. UNESCO’nun üye ülkelerine;
"Bu gün UNESCO'nun
üzerinde çalıştığı bütün projelerin
isim babası Mustafa
Kemal'dir." denilerek verilen önerge
kabul ve uygulaması, hiçbir dünya lideri için olmamıştır.
1976 yılında UNESCO üyelerine;
1976 yılında UNESCO üyelerine;
“Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı,152 ülkede
ayni anda kutlansın” diye bir öneri sunulur.
İsveç delegesi birden ayağa kalkarak;
"Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var
İsveç delegesi birden ayağa kalkarak;
"Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var
hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak
mıyız?"
diye itiraz edince, bu kez Rus delegesi ayağa
fırlar
yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin
delegelerine hitaben;
"Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki,
ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider
değildir,
bırakın onu bir yıl anmayı
her ülke her
problemine çare olarak aramalıyız" der.
problemine çare olarak aramalıyız" der.
Gerçekten
UNESCO, 1981 yılını
“Dünya Atatürk Yılı” olarak kabul ve
ilan ederek,
o
yıl 193 üye
ülkesiyle kutladı.
Öte
yandan ABD’li Prof.Arnold Ludwing, 18 yıl süren
bir
araştırması sonrasında, Atatürk’ü, tüm dünya liderlerinin
en
büyüğü olarak tespit ettiğini gerekçeleriyle dünya
kamuoyuna
açıkladı.
Lloyd
George (İng.1922) bir konuşmasında şunları dedi;
“Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu
talihsizliğimize bakın ki,
O büyük dâhi çağımızda Türk Milletine nasip oldu”.
Biz
ise, başta on kasımlarda seni anarken;
“İzindeyiz Atam” dedik durduk. Ama gerçek bağlamda
izinde
olamadık.
Senin
dediğin birçok olumsuzlukları yaşadık ve yaşıyoruz.
Hatta
sana ve eserlerine düşman olan bir güruhu sinemizde
yetiştirdik
ve tepemize diktik.
Anlamadıkları
veya anlamak istemedikleri dinimizi de yine
dinimizi
ve de seni anlamayan insanlara karşı adeta bir silah gibi
kullandılar.
6 Kasım 2014 Perşembe
BAYRAĞIM VE VATANIM
BAYRAĞIM VE VATANIM
İsmail KARA
Türk milleti için çok kutsal iki varlıkdır;
bayrak ve vatan…
Hemen hemen her Türk insanı, bayrağı ve
vatanı uğrunda canını vermeye hazırdır. İşte bu milleti, millet yapan
unsurlardan birisi, bu sevgi ve beraberlik duygusudur.
Yine bitirilmiş bir Osmanlı
İmparatorluğu kalıntılarının yerine, milleti bir araya getirerek olağanüstü bir
azimle, üstüne çöreklenmiş düşman ordularını bertaraf edip yeniden ve
dünyaya örnek bir Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran Ulu Önder Gazi Mustafa
Kemal Paşa’ya duyulan bağlılık da bu kutsiyete dahildir.
Her ne kadar başta batı dünyasının
gayretleriyle bu sevgiler yok edilmeye çalışılsa da, yine de dimdik ayakta
kalacaklardır.
Dolayısıyla yine Atatürk’ün dediği
gibi; “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır”. Onu hiçbir güç
yıkmaya, yok etmeye muvaffak olamayacaktır.
Asil Türk milleti, kendi öz
varlıklarını korumayı bilecek ve bunda da daima başarı sağlayacaktır. Son
zamanlardaki bazı olumsuz gelişmeler, hiç kimseyi yıldırmasın.
Size “Bayrağım ve Vatanım”
adlı şiirimi sunuyorum:
Doğdum doğalı hayranı olduğum,
Doyamadığım, hiç kıyamadığım,
İki varlık var canımda
bulduğum;
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.
Bana el veren, kollarıyla
saran,
Bir anam gibi şefkatiyle
duran,
Bazen ruhumda tarihi
haykıran;
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.
Bugün özgürce göğsümü
gerdiğim,
Derin bir aşkla gönlümü
verdiğim,
Ta ciğerime, kalbime
gömdüğüm,
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.
Bunun sırrını bilmiyorum
niçin?
Aklıma gelir, parçalanır
içim…
Canım fedadır kardaş onlar
için,
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.
Ay-yıldızıyla birleşmiş
yüceden,
Güneşçe doğup, parlamış
geceden,
Atalar kanı işlenmiş inceden,
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.
O kadar sıcak ki onların
yüzü,
Allah ebedî ayırmasın bizi…
Bir bütün olmuş kaynaşıp
ikisi,
Biri bayrağım, diğeri
vatanım.3 Kasım 2014 Pazartesi
HER SABAH (İsmail KARA)
HER
SABAH
Her
sabah uyanıp kalktığınızda, sevinin! Dua edin!
Çünkü,
her sabah bir başlangıçtır güne, yaşama…
Uyku
halinin, yarı ölümden farkı ne?
Her
sabah, yeniden doğmak gibidir.
Gülümseyin!
Selamlayın
evdeki insanları.
İnsan
mı yok, aynaya bakıp kendinizi…
Ayna
mı yok, duvarları.
Yeniden
gözünüzü açtınız ya, yeniden gördünüz ya…
İyimserlikle,
iyi gözlerle bakın her tarafa, her şeye…
Ki,
pozitif enerjiniz, pozitif bir gün getirsin size…
Kollarınızı
yana açıp aşağı yukarı oynatın.
Derin
derin nefes alın.
O
anda hastane odalarında zorlukla nefes alanları düşünün.
Dünü
ve dünden öncesi yaşadığınız olumsuz ne varsa,
unutun!
Şükredin Allah’a…
“Bu
gün de varım, bu günde yaşıyorum” deyin!
Karamsar
olmayın ve karamsarlığın kollarına
kendinizi
asla bırakmayın.
Yeri
gelmişken, Birinci Demet adlı
kitabımdan
Her Sabah adlı şiirimi de
sunayım size;
Her sabah bana bir can
gelir,
Bir ömürle bin heyecan
gelir.
Ve Allah’a açılırken
ellerim,
Bu sabahlarım hiç
bitmesin dilerim.
Her şeye rağmen, siz de yaşamayı sevin!
Dünyayı sevin! Onda nice güzellikler var, yeniden
keşfetmeniz gerekmeyen… Görmeye çalışın!
Şunu da unutmayın; bakmak ayrı bir şey, görmek
yine
ayrı bir şeydir. Bakın ve de görün!
Ne kimilerinin size karşı yaptığı haksız
davranışları,
ne de etkilenebileceğiniz tüm olumsuzluklar,
yıldırmasın sizi…
Güçlü olun, güçlü olduğunuza inanın!
Uyuşuk,
mızmız,
sinameki tipler arasında yer aldığınız sürece,
her şey üstünüze üstünüze gelir.
Kaçamazsınız. Kaçacak gücü de bulamazsınız.
31 Ekim 2014 Cuma
BOLU DAĞLARI SUSKUNDUR ŞİMDİ
BOLU
DAĞLARI SUSKUNDUR ŞİMDİ
Rasim Köroğlu (1953-30.10.2014)
Bir süredir Ankara Hacettepe
Hastanesinde tedavi gören ünlü şair Rasim Köroğlu, 61 yaşında (30.10.2014 günü)
vefat etti. Biz dostları olarak üzgünüz.
Köroğlu, son zamanların Türk hiciv şiiri
ustalarındandı. Ülkenin çok yerinde düzenlenen şiir programlarına coşku
katan ve aranan biriydi. Pek çok radyo ve TV programlarında da ilgiyle
izleniyordu. Ünü yurt dışına da taşmış, bir çok ülkede şiirlerini okumuştu.
Taşlama ve hiciv ustası şairimizden
sürekli kitap isteniyordu. Bu istekler O’nu zorladı ve ilk kitabı “Körün
Taşı” adlı eserini, Kasım 1999 da yayınladı. Kitabın hemen başına
aldığı bir dörtlüğü şöyle;
Sanmayın ki felek hoş tuttu beni,
Ne doldurdu
ne de boş tuttu beni,
Düşmanın
attığı değmeden geçti,
Hep kendi
attığım taş tuttu beni…
“Bitti Bitecek” adlı
şiirinde gelin kaynana savaşını işlemiş ve dörtlüğün birinde şunları yazmış;
Ben de duyamadım sözün başını,
Gıcırdattı
anam sıktı dişini,
Yerden
kalkmayan o eğri kaşını,
Biri çattı,
biri çattı çatacak.
“Deli Gibi Seviyom”
adlı şiirinden bir dörtlük alıyorum aşağıya;
Vura vura silktin benim tozumu,
Sen vurdukça
güleç tuttum yüzümü,
Bünyan’da
dokutmuş felek bezimi,
Halı gibi
seviyom kız ben seni…
“Kızıyom” adlı
şiirinde bir dörtlükse şöyle;
Hem kendisi hırsız, hem de yakını,
Kıran alsın
gitsin onun kökünü,
Kaç olursa olsun toplam yekünü,
Düzenbazın
sürüsüne kızıyom.
Bu kadarcık örnek,
O’nun şiirlerini anlatmaya elbette yetmez. Eskişehir’de oturan şair dostları,
O’nu çok daha iyi anlatır. İbrahim Sağır diyor ki;
Şiire tatlı
bir ahenk getirip,
Neşeli
mısralar dizer Köroğlu.
İki meydan
savaşını bitirip,
Kabara
kabara gezer Köroğlu.
Kılıç kullanmaz, ok savuramaz,
Bolu
dağlarına mesken kuramaz,
Taşı
kırar ama gönül kıramaz,
Kenarda,
köşede tozar Köroğlu.
Kendini
çok usta bir ressam gibi,
Resmeder,
söz ile çizer Köroğlu.
Köroğlu, 1974 de
Ankara Erkek Öğretmen Okulunu bitirerek başladığı öğretmenlik hayatına 2000
yılında emekli olmakla noktayı koyar. Bu arada Açık Öğretim Fakültesinde de
yüksek öğrenim yapmıştır.
Bolu dağlarına mesken kuramadı ama,
şiirseverlerin gönüllerine taht kuran Rasim hocaya Allah’tan rahmet diliyoruz.
25 Ekim 2014 Cumartesi
15 Ekim 2014 Çarşamba
28 Eylül 2014 Pazar
YALAKALIK - İsmail KARA
YALAKALIK
İsmail
KARA
Yalakalık, her dönemde geçer akçe gibidir.
Fakat, son yıllarda daha fazla değer kazanmıştır.
İnsanlar yalakalık sayesinde pek çok işini
daha rahat gördürebilir. Merdivenleri daha rahat çıkabilir, tepelere doğru daha
rahat tırmanabilir.
Bazı insanlar ise, onun değerini
diğerlerine göre fazlasıyla takdir eden ve bilen kişiler olarak; yalakalıktan
daha çok yararlanmaya çalışırlar.
Başta devlet kurumları olmak üzere bazı
yerlerde bir kısım kişiler hiç yeterli olmadıkları halde, yalakalık sayesinde
üst makamlara gelir ve terfi üstüne terfi ederler.
Yalakalığın bir başka adı da “yağcılık” dır.
Çocukken sokaklarda bağrışırdık; “Yağ
satarım, bal satarım! Ustam ölmüş ben satarım!”. Oysa, yağcılığın ustaları
hiçbir zaman ölmez. Bir usta ölmeden, yerine geçecek onlarca usta yetiştirir.
Eskiden kamu kurum ve kuruluşlarında görev
yapanların siyasî görüş ve düşünceleri, başkaları tarafından pek bilinmezdi.
Şimdi neredeyse her görevlinin siyasî tutumu, herkesçe bilinir hale geldi.
Çoğunlukla iktidar partisi sempatizanı gibi görünmeye çalışıyorlar. Çünkü, aksi
halde hezimete uğramak da var. Başka yerlere sürülme, terfi edemeyip yerinde
sayma vb. gibi… Adam ne yapsın? “Yalakalık” adlı şiirimi de okuyalım bu arada…
Duman
olur işin senin,
Edemezsen yalakalık.
Küser gider eşin senin,
Edemezsen yalakalık.
*
Başımızın tek tacıdır,
Çoğu derdin ilacıdır,
Sonra halin pek acıdır,
Edemezsen yalakalık.
*
Sussan boşa, coşsan boşa,
Yalaka ol, güzel yaşa!
Vurma sakın başı taşa,
Edemezsen yalakalık.
*
Aşık söyler doğru sözü,
Budur aslı, işin özü,
Şişirirler bir gün gözü,
Edemezsen yalakalık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)