SUSTURMA
Dünyanın birçok ülkesinde, geçmişte
ülkeyi yönetenler; halk fazla bilmesin, öğrenmesin diye öncelikle basını
susturmak istemişlerdir.
Osmanlı’nın son yıllarında “İstibdat
Devri” diye meşhur olan devirde de Abdulhamid tarafından basına sıkı bir sansür
uygulanmıştır.
Şu iyi bilinmelidir ki, insanların
yasaklanan, gizlenen-saklanan her şeye karşı merakı körüklenir, öğrenme isteği
artırılır. Örneğin; yasaklanan bir kitap daha çok okunmak istenir, yasaklanan
bir film daha çok izlenmek istenir.
Aksine iktidarların bu tür tutumları,
yasaklanan şeylerin gizliden gizliye daha çok yayılmasını sağlar. Onlar
sanırlar ki, “yasakladık da iyi yaptık”…
Yasaklar karşısında parlayan küçük bir
kıvılcım, hızla büyüyebilir ve koskoca bir yangına sebep olabilir.
İnsanların konuşma, yazma, karikatürize
etme ve eleştirme özgürlüğünü hiçbir zaman kısıtlamamak gerekir.
Şair Mehmet Cem Yiğit üstat bir şiirinde
şöyle sesleniyor;
KARIŞMA
Etliye karışma,
Sütlüye karışma,
Suya dokunma,
Sabuna dokunma,
Be kardeşim!
Neye karışıp,
Neye dokunacağız ya?
Bu, “susturmalar” karşısında bir isyanın
işaretidir. Yiğit, bu şiiri ne zaman yazmış bilmiyorum ama bu günler için de
aynen geçerlidir.
Bir zamanların ünlü başbakanı Süleyman
Demirel, kendisiyle ilgili karikatürlere şiddetle tepki vermez, üstelik
gülünecekse kendi de gülerdi.
Eleştirilere
kızmaz, onları değerlendirmeye çalışırdı. O da;
Hakkında olumsuz konuşanları,
Hakaret sayılabilecek davranışta
bulunanları,
Eleştirel yazı yazanları,
Beğenmediği karikatür çizenleri,
Vs… vs...Ya tutuklatıp, mahkemeye verir,
ya da bir şekilde ceza verdirebilirdi. Ama bunları yapmadı. Büyüklüğünü
gösterdi.
Bazı hataları olmadı değil ama böyle
yönlerini gördükçe de O’na olan saygım artıyor.
İktidarlar suskunları sever, koyun
toplumlar ister.
Çok da susmamak, pısmamak, koyun olmamak
lâzımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder