26 Nisan 2015 Pazar

ESKİ TÜRK SECİYE VE AHLÂKI

ESKİ TÜRK SECİYE VE AHLÂKI
                                                                                  İsmail KARA
      Eski Türk ve seciye ve ahlâkı, Hristiyan batı dünyasının fevkalade üstündedir. Türkler gittikleri, girdikleri her yere hem ahlâkı değerlerini, hem de diğer kültürlerini götürmüş ve aşılamışlardır.
      Onlar, Türklerden öğrendiklerini daha da geliştirip, ileri seviyelere götürmeyi bilmişlerdir.
      Türk ülkelerinde gerek görevle, gerekse başka nedenlerle uzun süre kalan batılı araştırmacı ve yazarlar; yazılarıyla veya söylemleriyle Türkler hakkındaki görüş ve düşüncelerini kendi ülkelerinde de yaymışlardır.
      Ünlü tarihçi İsmail Hami Danişmend, bu tür yayınları derleyerek, “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı” adlı eserini meydana getirmiştir. Meraklılara bu eseri okumalarını öneririm. Eserden bazı alıntıları aşağıda sunuyorum.
      “Türklerin millî gururları çok kuvvetlidir” (D.Gorgiades)
      “Türklerde yalancılık, cinayet ve hilekarlık yoktur” (Lord Byron)
      “Birbirlerine karşı dürüst ve müşfiktirler” (B.De La Brouksiere)
      Günümüzde sözü, senedi bırakın, ticari hayatta kullanılan ve paradan sonra gelen bir zamanlar en geçer olan “çek” e bile güvenilmiyor.
      “Türk’ün sözü dünyanın en sağlam senet ve imzaları kadar muteberdir” (Th.Gatuier)
      “Türk, kendisine itimat edeni asla aldatmaz, sözüne sadakati dinî bir vecibe telâkki eder” (Cesar Vimercati)
      “Her türlü eşya makul fiyatlarla satılır. Türk’e pahalı mal satmak isteyen biri çıksa, ya orada dövülür, yahut adaletin huzuruna çıkarılarak değnek cezasına mahkûm edildikten başka tazminat da ödettirilir” (Thevont)
       Bir başkası da yine Türkler arasındaki sosyal yaşama değinen şu sözleri söyler;
       “Komşularını sever, muhtaçların yardımına koşar, gayri meşru kazançtan ve tefecilikten nefret eder, fuhuşa da asla tevessül etmezler” (G.Murray) 
       Ben bunları yazdım diye kimse sanmasın ki, Osmanlıya özlem duyuyorum. Dikkat edilirse, hep Türklerden söz ediyorum. Ülke adı ne olursa, tarihte Türk toplumları genelde  “asil insanlar” toplumlarıdır.
       Ahlâki değerlere gelince; bütün dünyada tekniğinin olumlu gelişimine paralel, ilerlemesi gerektiği halde, aksine erozyana uğramaktadır.
       Durum ülkemizde de aynıdır. İletişimin çok hızla yayıldığı zamanda Türklerin de bu olumsuz gelişmeden etkilenmemesi düşünülemez.
       Fakat, ne olursa olsun; diğer ülkelerdeki olumsuz gelişmelere karşı
direnmek ve Türk’e yakışmayan hareket ve davranışlardan uzak kalmaya da azamî gayreti göstermeye çalışmamız lâzımdır.

9 Nisan 2015 Perşembe

RIZA AKDEMİR'İ RAHMETLE ANIYORUZ

    RIZA AKDEMİR’İ ANIYORUZ
        (1930 Rize – 09.04.2012 Ankara)

     Şair-yazar, E.Vali Rıza Akdemir üstadımı ölüm yıldönümünde bu gün rahmetle anıyoruz.
     Şair ve yazarlığının dışında hem beyefendi bir insan, hem de çok iyi bir hatipti. Gerek toplantılarda, gerekse konferanslarında; dinleyenlerin dikkatini kuvvetli bir mıknatıs gibi üstüne çekerdi. Sohbetlerine doyulmazdı.
     Çok güzel şiirler yazar ve de çok güzel şiir okurdu.
     O’nunla ilkin bir şiir toplantısında tanışmıştım. Daha sonra bu bir arkadaşlığa dönüştü diyebilirim. Bazı şiirlerini el yazısıyla önce bana verdiği zamanlar olmuştur.
     Akdemir’in 25 kitabı yayınlandı. Bunların dışında birçok ünlü dergide yayınlanan makaleleri de vardır.
     Bir süre İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği)’da başkan yardımcılığı ve başkanlık yaptı.
     Meslekî hayatına gelince; Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olunca Samsun’ da maiyet memuru olarak göreve başladı. Devlet Lisan Sınavını (Almanca) başarıyla verip, kaymakamlık kursunu da pekiyi derece ve birincilikle bitirdi. Reşadiye, Artova, Sarız, Olur ve Niksar  kaymakamlıklarında bulundu. 1975 de Siirt Valiliğine tayin edildi. 1976 da İçişleri Bakanlığı Özlük İşleri genel müdürlüğüne getirildi ve daha sonra müsteşar yardımcılığına yükseltildi. 1993 yılında Balıkesir Valiliğine atandı. 1995 yılı sonlarında emekliye ayrıldı.
     Eşi Dr.Nermin Akdemir’in vefatından bir yıl kadar sonra 09.04.2012 tarihinde Ankara’da vefat etti.     
     Ölüm yıldönümünde rahmetle anıyoruz.


       

8 Nisan 2015 Çarşamba

ADAY OLAMAYINCA İNTİHAR ETTİ

ADAY OLAMAYINCA İNTİHAR ETTİ

Bingöllü işadamı Celal Ayrancı, AKP’den
Milletvekili aday adayı idi.
Milletvekili aday listelerinin açıklanmasını
takiben, listede yer almadığını öğrenince
Ankara Rixos otelde tabancasıyla intihar
Etti. Ayrancı, dün Bingöl’de gözyaşları

arasında toprağa verildi.  

BİR GÜN KOKAR (İsmail KARA)

   BİR GÜN KOKAR
                                                                                      İsmail KARA
    Bazen eski zamanları özlüyor, arıyorum.
     Çocukluk günlerim, gençlik yıllarım; bir sinema şeridi gibi hayatım, gördüklerim, yaşadıklarım canlanıyor beynimde.
     Düğünler, bayram kutlamaları, insanlar arasında sevgi ve saygının fazlasıyla yaşandığı zamanlar. Sosyal yardımlaşmalar. İmece…
     Bakıyorum da onlar hep mazide kalan birer bilmece.
     Çocukluğumun büyük bir bölümünün geçtiği o köyüme gidiyorum bazen. Hani derler ya “ölü toprağı seçmişler üstüne”. İşte öyle bir şey…
     Ne kuşların cıvıltısı, ne kuşlar gibi şen şakrak çocuk sesleri,
     Ne inek ve öküzlerin böğürmesi,
     Ne eşeklerin anırması,
     Ne köpeklerin havlaması,
     Ne horozların ötmesi, tavukların gıdaklaması,
     Yok arkadaş yok!..
     Var olan evlerinin önünde birkaç ihtiyar.
     Boydan boya bir sessizlik var.
     Yalnız köyler mi değişen?
     Yoksa, her tür kirliliği ile kentler mi gelişen?
     Bence gün gün olumsuzluğa koşuyor düzen…
     Şimdi size Mart 2000 de yazdığım bir şiirimi sunuyorum,”Bir Gün Kokar”

     Öylesine değiştik,
     Öylesine değiştirdik ki;
     Bambaşka oldu dünyamız,
     İşimiz, gücümüz para,
     Her düşüncemizde çıkar,
     Düşlerde bile onlar var.
     *
     Manevi değerlerimiz çöktü,
     İnsanlar maddeyi seçti,
     Değişip, çok şeyden geçti.
     Nerde sevgi, saygı, vakar?
     Bu düzen ki, bir gün kokar.
     *
     Aramıza girdi sıra dağlar,
     Bizi bize bağlayan bağlar,
     Yıldan yıla çürür, kopar.
     Boşuna dememiş atalar;
     “Ateş, düştüğü yakar”.
     *
     Kim kulak verir ki sözüme,
     Haksızsam tükürün yüzüme!
     Anlamıyorum ne oldu özüme?
     Belki derinlerde bir güzellik var,

     Dikenler yüzeydedir batar, batar. 

(YediGün gazetesi: 02.04.2015)

6 Nisan 2015 Pazartesi

SUSTURMA

SUSTURMA

      Dünyanın birçok ülkesinde, geçmişte ülkeyi yönetenler; halk fazla bilmesin, öğrenmesin diye öncelikle basını susturmak istemişlerdir.
      Osmanlı’nın son yıllarında “İstibdat Devri” diye meşhur olan devirde de Abdulhamid tarafından basına sıkı bir sansür uygulanmıştır.
      Şu iyi bilinmelidir ki, insanların yasaklanan, gizlenen-saklanan her şeye karşı merakı körüklenir, öğrenme isteği artırılır. Örneğin; yasaklanan bir kitap daha çok okunmak istenir, yasaklanan bir film daha çok izlenmek istenir.
      Aksine iktidarların bu tür tutumları, yasaklanan şeylerin gizliden gizliye daha çok yayılmasını sağlar. Onlar sanırlar ki, “yasakladık da iyi yaptık”…
      Yasaklar karşısında parlayan küçük bir kıvılcım, hızla büyüyebilir ve koskoca bir yangına sebep olabilir.
      İnsanların konuşma, yazma, karikatürize etme ve eleştirme özgürlüğünü hiçbir zaman kısıtlamamak gerekir.
      Şair Mehmet Cem Yiğit üstat bir şiirinde şöyle sesleniyor;
      KARIŞMA
      Etliye karışma,
      Sütlüye karışma,
      Suya dokunma,
      Sabuna dokunma,
      Be kardeşim!
      Neye karışıp,
      Neye dokunacağız ya?
      Bu, “susturmalar” karşısında bir isyanın işaretidir. Yiğit, bu şiiri ne zaman yazmış bilmiyorum ama bu günler için de aynen geçerlidir.
      Bir zamanların ünlü başbakanı Süleyman Demirel, kendisiyle ilgili karikatürlere şiddetle tepki vermez, üstelik gülünecekse kendi de gülerdi.
Eleştirilere kızmaz, onları değerlendirmeye çalışırdı. O da;
      Hakkında olumsuz konuşanları,
      Hakaret sayılabilecek davranışta bulunanları,
      Eleştirel yazı yazanları,
      Beğenmediği karikatür çizenleri,
      Vs… vs...Ya tutuklatıp, mahkemeye verir, ya da bir şekilde ceza verdirebilirdi. Ama bunları yapmadı. Büyüklüğünü gösterdi.
      Bazı hataları olmadı değil ama böyle yönlerini gördükçe de O’na olan saygım artıyor.
      İktidarlar suskunları sever, koyun toplumlar ister.
      Çok da susmamak, pısmamak, koyun olmamak lâzımdır.

(Yedigün Gazetesi-06.04.2015)

4 Nisan 2015 Cumartesi

KADINLAR ADINA - İsmail KARA

    KADINLAR ADINA
                                                                    İsmail KARA
     Bir büyük parti, bilindiği gibi Haziran ayındaki milletvekili seçimi için 45 ilde ön seçim yaparak adaylarını belirledi.
     Uzun yıllar yapılmayan ön seçimin yeniden gündeme getirilmesi ve de yapılması, fevkalade bir şeydi. Bu bakımdan CHP yönetimine sanırım teşekkür borçluyuz.
     Ben de aynı dernekte yönetimde bulunduğumuz aday adayı bayan bir arkadaşıma yardımcı oldum. Parti üyelerinin bir çoğu ile yüz yüze ve telefonla görüştüm. Görüşmelerimizde üyeler genellikle bayanlar ile genç erkek adayları destekleyeceklerini söylediler.
     Fakat, 29 Mart’ta yapılan seçimler bunu doğrulamadı.
     Ankara 2.Bölgede şu an dört CHP milletvekili var. Haydi bu kez 5-6 olsun diyelim. Sadece 5.sırada bir bayanın adaylığı gerçekleşti.
     2014 Yılı sonunda nüfusumuz; 77.695.904
     -Erkek nüfusu; 38.984.302,
     -Kadın nüfusu; 38.711.602.
     Erkek ve kadın nüfusu eşit sayılır.
     TBMM’nde 550 milletvekili var. Bu durumda 275’inin erkek, 275’inin kadın olması gerekmez mi? Oysa, kadın milletvekili sayısı sadece 78…
     Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesini takiben 1935 de yapılan ilk seçimde 18 hanım milletvekili meclise giriyor. Daha sonra bu sayının artacağı yerde dörte, üçe bile düştüğü görülüyor.
     Aradan geçen 80 yıllık zamandan sonra aydın kadınlarımızın sayısal yönden çok fazla artması ve demokratik haklarına daha çok sahip çıkmaları işin doğru tarafıydı. İnsanların ve insan haklarının kullanımında eşitlik olması gerektiğine inanan bir insanım.
     Bu bakımdan;
     Demokrasi adına üzülüyorum.
     Kadınlarımız adına üzülüyorum.
     Kadınlarımızın haklarına sahip çıkmadıklarına veya çıkamadıklarına üzülüyorum.
     Atatürk bir sözünde diyor ki; “Toplumdaki başarısızlığın nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır”.
     Kadınlarımızın ilerleme yollarını ve eşitlik konusundaki haklarını sanırım biraz da erkekler engelliyor. Çünkü, şu gelişmiş (!) çağda halen kadınları hakir gören, adeta köle yerine koyan, kadın erkek eşitliğine inanmayan, ya da bu eşitliği hazmedemeyen erkeklerin sayısı oldukça fazla…
     Netice itibariyle diğer sorunlar gibi bu sorunlar da eğitime dayanıyor. Ama her tür ayrımcılıktan uzak, gerçek bir eğitime.