28 Eylül 2014 Pazar

YALAKALIK - İsmail KARA

      YALAKALIK
                                                                                       İsmail KARA
     Yalakalık, her dönemde geçer akçe gibidir. Fakat, son yıllarda daha fazla değer kazanmıştır.
     İnsanlar yalakalık sayesinde pek çok işini daha rahat gördürebilir. Merdivenleri daha rahat çıkabilir, tepelere doğru daha rahat tırmanabilir.
     Bazı insanlar ise, onun değerini diğerlerine göre fazlasıyla takdir eden ve bilen kişiler olarak; yalakalıktan daha çok yararlanmaya çalışırlar.
     Başta devlet kurumları olmak üzere bazı yerlerde bir kısım kişiler hiç yeterli olmadıkları halde, yalakalık sayesinde üst makamlara gelir ve terfi üstüne terfi ederler.
     Yalakalığın bir başka adı da “yağcılık” dır.                                                 
     Çocukken sokaklarda bağrışırdık; “Yağ satarım, bal satarım! Ustam ölmüş ben satarım!”. Oysa, yağcılığın ustaları hiçbir zaman ölmez. Bir usta ölmeden, yerine geçecek onlarca usta yetiştirir.
     Eskiden kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanların siyasî görüş ve düşünceleri, başkaları tarafından pek bilinmezdi. Şimdi neredeyse her görevlinin siyasî tutumu, herkesçe bilinir hale geldi. Çoğunlukla iktidar partisi sempatizanı gibi görünmeye çalışıyorlar. Çünkü, aksi halde hezimete uğramak da var. Başka yerlere sürülme, terfi edemeyip yerinde sayma vb. gibi… Adam ne yapsın? “Yalakalık” adlı şiirimi de okuyalım bu arada…

      Duman olur işin senin,
      Edemezsen yalakalık.
      Küser gider eşin senin,
      Edemezsen yalakalık.
      *
      Başımızın tek tacıdır,
      Çoğu derdin ilacıdır,
      Sonra halin pek acıdır,
      Edemezsen yalakalık.
      *
      Sussan boşa, coşsan boşa,
      Yalaka ol, güzel yaşa!
      Vurma sakın başı taşa,
      Edemezsen yalakalık.
      *
      Aşık söyler doğru sözü,
      Budur aslı, işin özü,
      Şişirirler bir gün gözü,
      Edemezsen yalakalık.
      

15 Eylül 2014 Pazartesi

KADIN DESTANI ve İSA KAYACAN (131.Kitap)

KADIN DESTANI
                                                                                                  İsmail KARA
Abartmasız 45 yıllık dostluğumuz olan bir şair ve yazarı anlatmak istiyorum.
Bir zamanlar O’na “Daktilo makinesi” demiştim.
Bilgisayar yaygınlaşınca, daktilo makinesinin yerini “Bilgisayar” ile değiştirdim.
O, âşık bir adam… Mecnun gibi filan değil… O’nun aşkı, “yazma aşkı”.
Şimdiye kadar basında 43 bin civarında yazısı/makalesi yer aldı. Bu bir rekordur.
Son iki yıldır hasta… Ama hastalığı bile yıldırmadı O’nu. Vaktinin büyük bir bölümünü bilgisayarının önünde geçirdi.
Yayınlanan 130 kitabı bile O’na göre az idi.
Kimden söz ettiğimi, pek çok arkadaşımız tahmin etmiştir.
Evet! İsa Kayacan’dan bahsediyorum. Prof.Dr. İsa Kayacan’dan…
O, başarılarıyla ve eserleriyle “Guinness Rekorlar Kitabı” na girmeyi haketmiştir.
Kayacan, hakkında şimdiye kadar çok sayıda yazı ve şiir yazıldı, yayınlandı. Fakat, biri var ki, en geniş kapsamlı olanı; “Destanlaşan Köylü İsa Kayacan” dır. Şair ve yazar dostum Mustafa Ceylan’ın eseri…
Yoksul bir köylü çocuğunun Burdur’dan Ankara’ya gelişi, azimle çalışması ve öte yandan tahsil hayatı, memuriyeti, basın danışmanlığı, yazarlığı vb. konular geniş bir şekilde ele alınmıştır. Okuyunca gıpta etmemek mümkün değil…
Fırından taze çıkmış ekmek gibi 131.kitabı geldi bana…
Kayacan’ın bu son eserinin adı; “Kadın Destanı” dır. Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yayını… Yazar hemşerilerine sahip çıkmaları sebebiyle Odanın başkan yöneticilerini ayrıca kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.
Eser, güzel bir kapak ve iyi bir baskıyla 200 sayfa…İlk yüz sayfası, kadınla ilgili. Sonra şiirlerinden seçmeler (bazıları Türkçe ve İngilizce), bestelenenler, notaları, kadınlar hakkında söylenen bazı özlü sözler, bazı yazılar, Kayacan’ın eserlerinin listesiyle sürüyor.
Kitaba başlarken “Kadının en büyük vazifesi analıktır” diyen M.Kemal Atatürk’ün bazı sözlerini bize hatırlatıyor. Önsöz ve sunuştan sonra olumlu görüş ve izlenimlerle anlatılanların ele alındığı birinci bölüm başlıyor.
“Kadın; Sevgilidir, eşdir, sultandır, kahramandır,
Kadın; Zorluklar karşısında, ayakta durandır” gibi övgü dolu sözlerle sürüyor ve  49.sayfada ikinci bölüme geçiliyor. 65.sayfada üçüncü bölümle devam ediyor.
Dördüncü bölümde “İsa Kayacan’ın sevgi dünyasından seçilen şiirlerle İngilizceye çevrilen ve bestelenen şiirleri yer alıyor. Altıncı bölümde kadınlar hakkında söylenmiş
ünlülerden seçme özlü sözler var.
Kitaplıklarımızı değerlendirecek bir eser; Kadın Destanı… Okumanızı öneriyor ve İsa Kayacan dostumu bir kere daha kutluyorum.


7 Eylül 2014 Pazar

ŞEREF


      ŞEREF
       Şeref, son zamanların deyimiyle onur; kaliteli insanların vazgeçemeyeceği, bir üstünlüğün ifadesidir. Bir gurur kaynağıdır.
          İnsanca yaşayanlar, yani insanî gereklere sadakatle bağlı olanlar; yasalara, örf ve adetlere uygun hareket edenler, şeref (onur) sahibidirler. Şöyle ki bu, içinde yaşanılan toplumca verilmiş gözle görülmeyen-manevî bir madalyon ya da üstün hizmet beratı gibidir.
          Adı hırsızlığa, yolsuzluğa, sahtekârlığına, sair kötü işlere karışanlar, adli mercilerden (yani mahkemelerden) suçu sabit görülmekle ceza alanlar; söz konusu bu manevî madalyon veya berattan mahrum kalırlar.
          Halkımız arasında sık sık tekrarlanan bir söylem vardır; “İnsan olan, şerefiyle yaşar”. Allah, hiç kimseyi şerefsiz yaşatmasın, herkese güzel ahlâk nasip etsin!
          Kötü yönleriyle tanınan insanlara kimse iyi gözle bakmaz.
          Toplum içinde yaşayan herkes, iyi yönleriyle, iyilikleriyle anılsın isteriz.
          Fakat, yalnız ülkemizde değil, tüm dünyada insanî değerler (ahlâk), tekniğe paralel gelişeceği yerde; giderek erozyana, yani çöküntüye uğruyor. Dolayısıyla şerefi kaybediyoruz. Bunu ben değil, uzmanlar söylüyor.
          Yazımı fazla uzatmadan, “Şerefe Sesleniş” şiirimle bitiriyorum.

          Suçumuz var, bizden kaçma,
          Neler yaptık çok da saçma,
          Kalbimizde yara açma,
          Kaçma bizden, kaçma Şeref!
          --- Gel de yine barışalım,
          --- Her alanda yarışalım.
          Kaz yerine koyduk seni,
          Her fırsatta yolduk seni,
          İçimizden kovduk seni,
          Kaçma bizden, kaçma Şeref!
          --- Gel de yine barışalım,
          --- Her alanda yarışalım.
          Yılmadan ger, sen alnını,
          Bırakma hiç nişanını,
          Şu kaçmanın zamanı mı?
          Kaçma bizden, kaçma Şeref!
          --- Gel de yine barışalım,
          --- Her alanda yarışalım.
   

6 Eylül 2014 Cumartesi

SİYASETİN KİRLİ YÜZÜ

SİYASETİN KİRLİ YÜZÜ
                                                                               İsmail KARA
Siyasetin günden güne daha da kirlendiği açıkça görülüyor.
Yakın geçmişten vereceğim kısa örneklerle söze başlayalım.
Adamın biri önce iyice küçülmüş bir partinin başına geçti.
İktidar partisi hakkında sık sık atıyor tutuyor ve hatta
en ağır ithamlarda bulunuyordu. Şunu bile demek mümkün;
en galiz hakaretleri bile yapıyordu.
Nasıl oldu anlayamadık. Bir de baktık ki, o kişi iktidar partisi
şemsiyesinin altına girdi. Hem de tepelerde bir rol aldı.
Bu haydi neyse…
Profesör unvanlı bir başka adam iktidar partisine paralel
bir parti kurdu.
Aynı şekilde o da iktidar partisi hakkında verdi veriştirdi.
Söylenmedik ağır lâflar etti. Muhaliflerden de epeyce puan aldı.
O da, onca hakaret ettiği iktidar partisine katılıp, partinin
tepebaşları arasında yer aldı.
Bu ne perhiz, bu ne turşu diye de pek soran olmadı.
Ama ben sormadan duramıyorum;
-Sahiden bunların yaptığı nedir? Hangi onur grubuna yakışır?
İnsan bir gemi gibi olmalıdır.
Eğer bilerek, inanıp güvenerek; kendine bir rota çizmiş ise
dosdoğru o rotayı takip etmelidir. Bu konuda tavizi olmamalıdır.
En küçük bir çıkar, onu yolundan döndürmemelidir.
İşte, onur dediğin bence budur.
Yukarıdaki örnekler ve benzerleri şahsen benim midemi
bulandırıyor.
Peki ! Kendisine onca hakarete rağmen, bu tür insanlara
kucak açan ve bağrına basan iktidar partisine ne demeli ?