11 Ocak 2015 Pazar

MİLLETVEKİLLİĞİ NE KADAR BALLI

MİLLETVEKİLLİĞİ NE KADAR BALLI

Asgari ücret, Bağ-Kur ve SSK emeklilerinin maaşı ile tepebaşların maaşlarını herkes bir kıyaslasın diye bu (alıntı) yazıyı ben de yayınlıyorum. Yayınlıyorum ki, dere ile tepe arasında ne büyük uçurumlar var herkes görsün.

Sıradan bir emekli, başka bir iş yapıyorsa maaşından % 15 kesinti yapılıyor. Ama sayın vekiller; hem milletvekili maaşı hem de emekli maaşı alabiliyor. Düzen, ancak bu kadar çarpık bir düzen başka nerede olabilir, nerede var? Varsa, bizde öğrenmek isteriz.

GÜL’ÜN AYLIĞI 17 BİN 500 TL 
Eski cumhurbaşkanları Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Kenan Evren ve Abdullah Gül’ün emekli aylıkları 15 bin 980 liradan 17 bin 500 liraya, eski başbakanlar Bülend Ulusu, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut ile eski Meclis başkanlarının emekli aylığı 11 bin 985 liradan 13 bin 125 liraya yükselecek. Ocak ayından itibaren merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal 13 bin 125 lira, merhum Başbakan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit de 9 bin 844 lira emekli aylığı alacak.

SADECE VEKİL MAAŞI 15 BİN LİRAYA ÇIKIYOR
Milletvekillerinin şu an ek ödemeyle birlikte 7 bin 479 lira olan emekli aylıkları ocak ayından itibaren 8 bin 190 liraya çıkacak. Görevleri devam eden vekiller geçmişteki hizmetleri dolayısıyla en az 25 yılını doldurarak emeklilik koşullarını hak etmiş olmaları koşuluyla milletvekili maaşının yanı sıra emekli aylığı alabiliyor. Milletvekillerinin bu yıl 14 bin lira olan maaşları gelecek yıl 15 bin liraya yükselecek.

400 VEKİL AYNI ZAMANDA EMEKLİ
Halen görevdeki 536 milletvekilinden yaklaşık 400’ü, aynı zamanda emekli aylığı da alıyor. Yüzü aşkın milletvekili ise yaşları tutmadığı veya toplam çalışma süreleri 25 yılı bulmadığı için sadece normal maaş alıyorlar. Bu gruba giren milletvekillerinin maaşı ocak ayında bin lira artacak.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Yöresel Bir Araştırmacı
ÜNAL ŞÖHRET DİRLİK
                                                                                           İsmail KARA
       Fethiye’yi her halde duymayan, bilmeyen insanımız yoktur. Muğla’ya bağlı turistik bir ilçemiz.
      1975-1979 yıllarında Muğla’da vergi kontrol memuru olarak görev yaparken sık sık gittiğim bu ilçeyi bir hayli sevmiştim. Orada tanıdığım değerli insanlar da oldu, başta bazı şair ve yazarlar…
      O değerli insanlardan birisi de şair ve yazar Ünal Şöhret Dirlik hoca…
Kendisiyle yüz yüze tanışmadık belki ama,yazı ve şiirleriyle tanıdım en azından.
      İyi bir yöresel araştırmacı kişiliği ile öne çıkan emekli eğitimci Dirlik’in bugüne kadar yayınlanmış 24 kitabı var. Çok sayıda dergi ve gazetede çıkan yazı ve şiirleri ile hakkında yayınlanan pek çok yazı da bulunuyor.
      Yayınlanan eserlerinin yarıdan fazlası Fethiye yöresi folklor ve kültürüne ait araştırma ve derleme ürünüdür.
      Yıllardan beri Fethiye denince aklıma Ünal Şöhret Dirlik, O’nun adı anılınca da ilkin Fethiye gelir. İkisi kafamda adeta bütünleşmiştir.
      Ben 28.01.2002 de yazdığım bir şiirde O’na şöyle seslenmiştim;
      Seni biliyorum ve anlıyorum,
      Sen, kalem ustası,
      Memleket sevdalısı,
      Dostluk hastası…
      Sen, sessizlikte toprak,
      Yeni yeşermiş yaprak,
      En güzel çiçekler gibi
      Duyguları ile ap ak…
      Çaplayan fakat dibi görünen
      Su kadar berrak,
      Şeffaf…
      Karınca misali çalışkan,
      Kovan kovan,
      Ballar yapan bir arısın!
      Muğla’nın, Fethiye’nin
      Yegâne kârısın!
      Sen Türkiye’mde uçan,
      Her yere ulaşan
      Kuşlar kadar hür,
      Yöre folkloruna mühür…
      Denizler kadar sakin,
      Ormanlar kadar gürsün!..
      “Ün-al” demişler, almışsın,
      “Şöhret” demişler, bulmuşsun!
      “Dirlik” e gelince bilemem.
      Yalnız, irisin
      Ve de dirisin!
      Artık dünyada izleri kalacak,
      Hiç unutulmayacak,
      Hep anılacak
      Birisin!...
            
     

GİRİŞİMCİ KADINLAR - İsmail KARA

      GİRİŞİMCİ KADINLAR
                                                                                           İsmail KARA
        Öncelikle aralarında ırk, renk, din, dil farkı gözetmeden tüm insanların eşitliğini kabul ediyoruz. Cinsiyet farkına gelince, kadın erkeğe göre bedenen biraz daha zayıf olarak yaratılmıştır. Ama akıl ve zeka yönünden, erkeklerden farkı yoktur.
        Dünyada pek çok erkek ilim adamı ortaya çıkmışsa, birçok kadın da
bilim dünyasında yerini almıştır.
        Günümüz iş dünyasında neredeyse erkekler kadar, kadınlarımızda vardır. Beden ve kafa güçleriyle resmi ve özel sektörde efor sarfediyorlar.
Olması gereken de budur.
        Ankara Batıkent’de İnsaf Kılıç başkanlığında bir grup kadın 2004 yılında bir araya gelerek, evde atıl duran kadın gücünü harekete geçirmek, onların hem üretime, hem de kendi bütçelerine, ailelerine katkı vermelerini sağlamayı hedefleyerek bir dernek kuruyorlar. Daha sonra kapsama alanını genişletiyorlar ve kısa adı AGİKAD olan “Ankara Girişimci Kadınlar Derneği” olarak çalışmalarını sürdürüyorlar.
        Son yıllarda açtıkları çeşitli kurslarla ve bazı etkinliklerle dernek, adını bir hayli duyuruyor.
        Dernek yöneticilerini ve çalışmalarda katkısı olanları kutluyoruz.
        Kadın ne paketlenecek eşyadır, ne de eve hapsedilecek insandır.
Hz.Muhammed diyor ki; “Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür”.
        Atatürk ise bir sözünde şöyle demiştir; “Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok kültürlü, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer gerçekten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar”.
       Çünkü, çocukları geleceğe öncelikle onlar hazırlayacaktır.
       Emine Supçin de; “Cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü, kadın öğrenirse, çocuklarına da öğretir” demektedir.
       Hal böyle iken bu çağda halen ülkemizde ve bazı ülkelerde, kadını bir eşya gibi gören, onları paketleyen ve eve hapseden zihniyet vardır.
       Bu zihniyetin kırılması lâzımdır. Bunda da yine en önemli ödevler, kadınlara düşmektedir.
       AGİKAD Başkanı İnsaf Kılıç’ın deyimiyle kadın, kadınlığının ve de insanlığının farkında olmalıdır. 
      

        

6 Ocak 2015 Salı

On yılda bir şehir yitirdik- Trafik Olayları ve biz

     On yılda bir şehir yitirdik
     TRAFİK OLAYLARI VE BİZ
     Ülkemizde günde ortalama 12 kişinin öldüğü, 555 kişinin yaralandığı trafik olaylarında son on yılın bilançosu oldukça ağır.
      Dikkat ederseniz “trafik kazaları” demedik. Çünkü, kaza ile olay arasında önemli bir farklılık var. Kaza; kimsenin el ayak ve iradesi olmadan meydana geliyor. Uzmanlar trafik olaylarının ancak % 5’inin kaza tanımına girdiğini, % 95’inin ise kişisel nedenlere dayalı olduğunu belirtiyorlar. Bu kişisel nedenlerin başında da;
      -Uykusuz veya alkollü araç kullanma,
      -Trafik kurallarına, işaret ve levhalarına uymama,
      -Aşırı sürat,
      -Hatalı sollama geliyor.
      Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Daire Başkanlığının yaptığı açıklamaya göre son on yılda (2004-2013) meydana gelen trafik olaylarında;
      *42.447 kişinin öldüğü,
*2.026.986 kişinin yaralandığı,
      *9.553.227 liralık maddi hasar meydana geldiği belirtiliyor. Aslında, burada belirtilen ölü sayısı, olay anında ölenlerin sayısıdır. Yaralanıp sonradan ölenler bu kayıtta yer almıyor. Olay anında ölenlerin % 50’si kadar da yaralılardan daha sonra öldüğü birçok açıklamada yer aldığına göre bu rakama % 50 eklediğimizde ölü sayısı; (42447+21223=)63.670 kişi dolayına çıkıyor.
       Nüfus sayımlarına göz attığımız zaman görürüz ki, bu rakamlar orta büyüklükteki birçok şehir merkezi nüfusu dolayındadır. Yani on yılda bir şehrin nüfusu kadar insanımız trafik kurbanı oluyor.
       Savaşlarda bile bu kadar çok insan ölmüyor. Ben bir dergide her ay trafik olaylarını yazıyordum ve o sayfaya Trafik Meydan Muharebesi  adını vermiştim. Gerçekten pek çok savaşta böylesi zayiat olmamıştır. Örneğin 4 yıl süren İstiklal Savaşında 9.137 şehit verilmiştir.
       Peki, bunu nasıl önleyecek ve bu zayiatı en aza nasıl indireceğiz?
       Kısmen caydırıcı olmakla birlikte cezai önlemler yeterli olmuyor. Olay, ancak insanların kafasında biter. Bu da iyi bir eğitimle sağlanır. Kişi yaptığı, yapabileceği trafik olayı ile nelere yol açabileceğini kafasına iyice yerleştirmelidir.
       Kendine, ailesine; ölüm, yaralanma, ilelebet sakat kalma, büyük maddi kayıplar verebildiği gibi, hiçbir suçu olmayan başka masum insanlara da aynı zararları verebilmektedir.
       Değerli vatandaşlarım kullandığınız araç çocuk oyuncağı değildir. Her zaman dikkatli olun! Canınıza, ailenize, malınıza sahip çıkın! 

1 Ocak 2015 Perşembe

YENİ YIL MESAJIMDIR.

2015 YILI:

ÜLKEME VE DÜNYAYA 
AYDINLIK GETİRSİN!
TÜM KARANLIĞI KOVSUN,
KARARMIŞ ZİHİNLERİ BİTİRSİN!
YOLSUZLUKLAR,
HIRSIZLIKLAR,
ARSIZLIKLAR MAZİDE KALSIN!
SİLAHLAR TÜMDEN SUSSUN,
SAVAŞLAR DURSUN!
HAKSIZLIK, ADALETSİZLİK VE
HUKUKSUZLUKLAR;
HER YERDE SON BULSUN!
ZAMANI İNSANLAR,
GÜZELLİKLER ÜSTÜNE KURSUN!
DÜNYADA HİÇBİR KİMSE
AÇ-AÇIK KALMASIN,
HİÇBİR ÇOCUK ÇİÇEK GİBİ SOLMASIN,
HİÇBİR KİMSE YOK YERE ÖLMESİN!
HER TÜRLÜ ŞİDDET, TERÖR VE
İNSANIN İNSANA ZULMÜ BİTSİN!
TÜM ACILAR, GÖZYAŞLARI DİNSİN!
OLANCA MUTLULUKLAR YERYÜZÜNE İNSİN,
İNSANLARIMIZ HEP SEVGİ, HUZUR VE
BARIŞ İÇİNDE MUTLU OLSUN!
DİLERİM Kİ,
YENİ YILIMIZ KUTLU OLSUN!

İSMAİL KARA

EMEKLİLER VE 2014

     EMEKLİLER VE 2014

                                                                                 ---İsmail KARA---
      Bir yıl daha çekip gitti. Geride bıraktığı iyi, kötü çok şeyler var. Bunlar arasında milletvekili maaşlarına yapılan çok yüksek oranlı ve emekli maaşlarına yapılan çok düşük oranlı zamlar da yılın unutulmazları arasında yerini aldı.

      Başta devlet kurumu TUİK, fiyat artışları ve enflasyon bilgileri verse de, doğru olmuyor. Çünkü kurum, siyasi erkin isteklerine göre hareket etmek zorunda kalıyor. Kurumun öne sürdüğü enflasyon oranı güya % 8.96 gibi bir rakam… Oysa, görünen köy hiç de öyle değil…Enflasyon açısından dünyanın en kötü 141.ülkesi olduğumuz da yapılan açıklamalar arasında yer aldı.

      Geçtiğimiz 2014 yılında da, dar gelirliler; gelire göre yüksek seyreden fiyat artışları, yani enflasyona yenik düştü. En çok da emekliler ezildi. Hayvansal ve tarımsal gıda ürünlerinin fiyatları zapt edilemedi, atletler gibi fırladı. Seçilen vekillerinin bir eli yağda, bir eli balda iken, emekliler ve diğer dar gelirliler; et, süt, yoğurt, peynir, zeytin, meyve ve benzerlerini daha az yemek zorunda kaldılar. Bunların çoğunun fiyatı, en az yüzde yüz arttı. Doğalgaz zamları da şu soğuk kış günlerinde ısınmamızı engelliyor. Hepimiz tüketiciyiz ve azıcık dikkat eden herkes bunları görebiliyor.

      Rahmetli şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yazdığı “Emeklilere Gazel” adlı şiiri, sanki bu günler için yazılmış. Gelin hep birlikte okuyalım;
*
Elde yok, avuçta yok, tamtakır emekliler
Çekiyor tevekkülle “ya sabır” emekliler.

Borç gırtlağı aşınca, zamlara bakıp bakıp
Göbek atıp oynuyor şen şatır emekliler.

Halini anlayan yok, derdini dinleyen yok
Hicranını göklere anlatır emekliler.

Dili varıp söylese nasıl yaşadığını;
Mezardaki ölüyü ağlatır emekliler.

Bilirim; her devirde nasibiniz daima
Ya kırk satır oldu ya kırk katır emekliler.

Emekli olmaya gör; böyledir kahpe dünya
Mutlak gelen gideni aratır emekliler.

Çektiğiniz çileyi anlatabilmem için;
Yetişmez, yazsam daha bin satır emekliler.